Yurt dışında bir firmadan iş görüşmesine davet edildiniz ya da dil okulu veya üniversite başvurularını araştırmaya başladınız. Çoğu arkadaşınız gitmeniz için sizi motive ediyor, aileniz üzülecek olsa da sizin için en iyisini istiyor, yöneticiniz için siz olmadan ekibi yönetmek zor olacak ancak bu fırsatı kaçırmamanız gerektiğinden emin, destek almakta olduğunuz danışmanlık firması da her şeyin çok güzel olacağını söylüyor.
‘Davulun sesi uzaktan hoş gelir.’
İyi hoş da, her şey olması gerekenden fazla olumlu gelmiyor mu size de? Hayat ne zaman bu kadar kolay oldu ki? Düşünün, bu İstanbul’dan İzmir’e taşınmak gibi bir deneyim değil. Büyük riskler her zaman büyük kazançlar vadettiği gibi, büyük değişimler de çoğunlukla büyük sarsıntılara yol açabilir.
Taşınma kararı aldıktan sonra sizi zorlayabilecek sonuçları, sosyal, kültürel ve ekonomik değişimler olarak üçe ayıracağım. Hepsinin ardından da ‘Değişmeyen Değişimler’ bölümüyle, belirli bir düzeni kurduktan sonra aslında yine rutin bir hayata nasıl sahip olacağınızı açıklayacağım.
Önemli Not: Hangi konu sizi en çok zorlayacak olursa olsun, öncelikle her zaman karşınıza tabii ki ‘para‘ çıkacaktır. İş bulana kadar geçinebileceğiniz bir birikiminiz olacağını hesap ettikten sonra bu işe girişmelisiniz.
1. Sosyal Değişimler
- En önemli konu, her şeyin başı; hayata geçirmek üzere olduğunuz kararı gerçekten istediğinizden emin olun. Çok büyük kararsızlıklarla giderseniz, en ufak aksilikte beliniz bükülür, geri dönmek istersiniz. Motivasyon kaynağınız, gidiş hedefiniz ve aklınızdaki kalış süresi net olsun. Neden buradayım, ne işim var da ne halt yemeye buraya geldim gibi soruları, sıkıntıya girdiğiniz durumlarda iç sesiniz size soracak. İç sesinize yapıştırabileceğiniz güçlü cevaplarınız olsun. Eğer ne istediğinizden emin olamıyorsanız, benim uyguladığım çok etkili bir yöntem var:Şöyle ki, elimizde iki seçenek var diyelim. Biri A firmasında işe başlamak, diğeri de B firmasında işe başlamak olsun. A firması şu an çalıştığınız firmadaki rolü size teklif ediyor ancak mevcut maaşınızdan 2000 TL daha fazla maaş alacaksınız. B firması ise maaşınıza zam yapmayacak ancak terfi alacaksınız. Hangisini seçersiniz?
Çok eskiden böyle durumlarda, hangisi daha iyi acaba diye düşünürdüm. Fakat gerçekten kararsızsanız, neyin daha iyi olacağı hakkında bir fikriniz yok demektir. Bilseydiniz zaten kararsız kalmazdınız.Öyleyse şöyle düşünmeye ne dersiniz: Hangisini seçersem daha az içimde kalır? Bu şekilde seçim yapmak, içinizi rahatlatacaktır. Hangisinin daha iyi olacağını bilmiyorsunuz ancak en azından ‘Yine olsa, o günün koşulları altında yine bunu seçerdim.’ diyebileceksiniz. Bunu hangi sinemaya gitmeyi istediğinizden tutun, hangi işe girmek istediğinize kadar her zaman uygulayabilirsiniz. - Şimdiye kadar kurmuş olduğunuz bütün sosyal düzen birden yok olacak. Birlikte vakit geçirmeye alıştığınız kişiler, çevreniz ve aileniz artık yanınızda olmayacak. Zaten Türkiye’de de yalnız yaşıyor olabilirsiniz ancak bu farklı bir yalnızlık olacak. Bu nedenle yerleşeceğiniz şehirde bir tanıdığınızın veya bir arkadaşınızın olması çok büyük avantajınıza olacaktır (Size yakın ve güvenebileceğiniz bir kişi olması önemli, sadece ara sıra gördüğünüz bir kişiden bahsetmiyorum. Çok şükür benim başıma gelmedi ancak, tanışık olunan kişilerin yurt dışında farklı davranabildiğine dair hikayeler duyuyoruz.)
- Bir sevgiliniz / eşiniz varsa, o henüz sizinle gelemiyorsa, siz de hemen gitmek durumundaysanız, yapacağınız hareketin detaylarını kendisiyle yeteri kadar görüştüğünüzden ve ikinizin de aynı sayfada olduğundan emin olmak zorundasınız. Genellikle kişiler bu gibi büyük kararları alırken çok zorlanırlar ve çoğu zaman vazgeçerler, bu yüzden karşı taraf almak üzere olduğunuz kararların geçici fikirler olduğunu düşünebilir. Aldığınız kararı hayata geçirdiğinizde, sevdiğinizin bunu son anda idrak etmesine engel olun. Her şey iki taraf için de açık olsun ki daha etkin bir planlama yapın ve gittikten sonra başka sorunlar ortaya çıkmasın.
- Ailenizde size destek vermek isteyenler kadar, hem sizi sevdiğinden, hem koruma içgüdüsüyle hem de uzağınızda olmanızı istemedikleri için desteklemeyenler de olacaktır. Aile içi tartışmalara yer vermemek ve denemek istediğiniz yeni yaşantınız üzerine emin adımlarla gittiğinizi gösterebilmek için, bütün aile bireyleriyle konuşun. Yapmak üzere olduğunuz şeyi, neler getirip neler götüreceğini ve neden yaptığınızı anlatın. Hiçbirini habersiz bırakmayın, az görüştüklerinizi bile.
Eğer şimdiye kadar anlattıklarımı tam bir şaşkınlık ifadesiyle okuduysanız, ben hiç böyle hayal etmemiştim, böyle zorlanacağımı hiç düşünmemiştim diyorsanız, yatın kalkın ve yarın sabah üstte yazdıklarımı tekrar okuyun. Yarın okuduğunuzda yine aynı şaşkınlık içindeyseniz, böyle büyük bir karar almak isteyip istemediğinizi gözden geçirin.
2. Kültürel Değişimler
Bu bölüm toplumsal alışkanlıklarınızın değişimine dikkat çekiyor. Sosyal değişimlerden sonra en çok zorlanacağınız konu bu.
- Yeme / İçme – Beni pek etkilemeyen fakat birçoğumuzun çok etkileneceği bir konu yemekler. Gideceğiniz ülkede Türk mutfağı muhtemelen ya bulunmayacak ya da alışmış olduğunuza benzemeyecek. Bununla başa çıkmaya hazır mısınız? ‘Kardeşler Sucuk yemeden edemiyorum!’ diyorsanız, yokluğuna alışabilecek misiniz? Şu an size anlamsız veya önemsiz geliyor olabilir fakat yurdunuzdan yuvanızdan uzakta sıkıntılarla uğraşırken, bir de sevdiğiniz marka peynirin yoksunluğu eklenince, bu küçük küçük içinizde birikenler birleşip dağ gibi bir depresyona ulaşmanıza sebep olabilir.
- Yerel Dil – Çok şükür İrlanda’dayım dediğim bir konu bu. Türkiye’de yaşarken sürekli Avrupa’ya gezmeye gidiyordum ve gezerken bile, yerel dilini bilmediğim ülkelerde kendimi çok sıkıntıda hissediyordum. Karşımdaki İngilizce biliyor mu, bilse bile anlayacak mı, ters bir şey diyecek mi? Yabancı bir memlekete gitmişsiniz, zaten aranızda kültürel bir bariyer mevcut, üstüne üstlük bir de dil bariyeri olacak. Hal böyle olunca, gün gelecek sokağa çıkmak bile istemeyeceksiniz. Tuvaletinizdeki klozet bozulacak ancak tesisatçı çağırmaya uğraşmak bile istemeyeceksiniz. İngilizce bilmeme rağmen, İrlanda’da bile bazen dert anlatmak zor geliyor. Ben şahsen İngilizce’nin çok az konuşulduğu İspanya veya İtalya gibi bir ülkeye gitmeyi tercih etmezdim, gidersem de mutlaka yerel dili öğrenmeye çalışırdım. Bununla başa çıkabilecek misiniz?
- Hayat Düzeni ve Trafik Kuralları – Gideceğiniz ülke muhtemelen Türkiye’den daha düzenli olacak. Marketlerde poşet ücretli olacak, kendi torbanızı getirmeyi hatırlamanız gerekecek. Trafikte sürücüyseniz, öylesine öğrendiğiniz trafik kurallarına uymanız, yayaysanız sadece yaya geçidini kullanmanız gerekecek (Türkiye’de kurallara uyanlar alınmasın lütfen.). Metroda bir yere okutmasanız bile, bileti satın almanız gerekecek. Bunu yapmazsanız, rastgele bir bilet kontrolünde 90 Euro ceza ödeyebileceksiniz.Biraz da İrlanda’dan örnek vereyim: Sol şeritten araç kullanmaya alışmanız gerekecek. AB vatandaşı olmadığınız için, gelişinizden 1 yıl sonra sıfırdan ehliyet sınavlarına girmeniz gerekecek. Devlet dairesi veya banka gibi kurumlarda, çoğu işleminiz için önceden randevu alıp, randevu saatinize gitmeniz gerekecek. Bu doğal olarak size saçma gelecek, kızacaksınız fakat elinizden bir şey gelmeyecek. Oturma izni başvurusu için internetten randevu almanız gerekecek fakat önümüzdeki 2 ay zarfında boş yer olmayacak. Sürekli iptal eden var mı diye köşe kapmaca oynayacaksınız. Oturma izni alsanız bile, Türkiye’ye ziyarete gidemeyeceksiniz. Çünkü henüz reentry visa adı verilen tekrar giriş vizesine sahip değilsiniz. Onun için ayrıca başvurmanız gerekecek, aynı süreçlerden tekrar geçeceksiniz. Başvuru merkezinde 2-3 saat bekleyeceksiniz. ‘Bu ne biçim Avrupa?’ diyeceksiniz. Fakat düzen böyle işliyor ve burada sesinizi yükselterek iş yaptıramazsınız, buna uyabilecek misiniz? Otobüsten her inişinizde, otobüs şöförüne güleryüzle teşekkür edecek misiniz? Okuduğunuz / çalıştığınız yerde tanışık olduğunuz her kişinin yanından geçerken, nezaketen selamlaşabilecek misiniz?
- Yeni Arkadaş Çevresi – Bambaşka alışkanlıkları olan bambaşka insanlar tanıyacaksınız. Genellikle insanlar daha bireysel olacak, Türkiye’de yaptığınız muhabbetleri yapamayacaksınız. Espri anlayışı bile farklı olabilecek. Okuduğunuz / çalıştığınız yerde aynı milletten kişiler muhtemelen gruplaşacak. Her yerde Türk olmadığı için, tek başınıza kalma şansınız yüksek olacak. Bunu sorun etmeden hedefinize ilerleyebilecek misiniz?
3. Ekonomik Değişimler
Büyük sıçramalar yapmak için her zaman birkaç adım geriye doğru gidip, ardından ileri atılım yapmak gerekir. Bunun için, Türkiye’deki güzel maaşınızdan vazgeçip, sahip olduğunuz değerli arabanızı satmanız gerekebilir. En sevdiğiniz eşyalarınızı taşıyamayacağınız için elden çıkarabilirsiniz. Sahip olduğunuz Türk Lirası birikiminizin, Dolar veya Euro karşısında cücük gibi kaldığını görebilirsiniz. Her sabah kahvecinizin önünden geçerken almaya alıştığınız kahveniz, gittiğiniz yerde sizin için büyük bir harcama haline gelebilir. İşe gitmeye alıştığınız aracınızın yenisini yurt dışında edinmeniz, aylarınızı ve hatta yıllarınızı alabilir.
Yıkanmaya alıştığınız duş, oturmaya alıştığınız sevgili koltuğunuz, görmeye alıştığınız manzara artık olmayacak. Tahmininizden veya beklediğinizden çok daha kötü bir evde, alışkın olmadığınız bir ortamda kalmanız gerekebilir.
Konfor alanı diye tanımlanan bölgeden çıkıp, bütün kötü ihtimalleri karşılamaya hazır mısınız?
4. Değişmeyen Değişimler
Bu noktaya kadar kararlı bir şekilde gelebildiyseniz sizi tebrik ederim 😀 Şimdi biraz da değişmeyen şeylerden bahsedelim.
Dünyanın her yerinde insanların derdi aynı: Herkes geçinmeye çalışıyor! Herkes ‘Akşam ne yesek?’ diye düşünüyor. İstisnasız herkes eti nereden alsam, süt hangi markette uygun fiyatlıydı bunu hatırlamaya çalışıyor. Ben küçükken, annemler Migros’un dergisi Migroskop’u hararetle okuduklarında, yaptıklarına anlam veremezdim. ‘Zaten markete gittiklerinde ne alacaklarını görmeyecekler mi, niye şimdi bakıyorlar?’ diye düşünürdüm. Şimdi anladım sebebini 😀
Bunun dışında, bütün insanlar aynı sevinçleri, aynı hüznü ve aynı korkuları yaşamaktalar. Tanıştığım İrlandalı bir annenin Boston’da yaşayan kızına karşı hissettikleri, İstanbul’da yaşayan annemin Dublin’de yaşayan şahsıma karşı hissettikleriyle benzer. İstanbul’da ders anlatan yüksek lisans hocası, dersi dinleyen öğrencilerle buradakiler aynı. Türkiye’de işini düzgün yapmayan insanla, burada işini düzgün yapmayan insan aynı. Tam tersi işini iyi yapmaya çalışan insanlar da öyle.
Her ülke çeşitli aşamalardan, çeşitli buhranlardan geçmiş. İyi günleri, kötü günleri olmuş. Her ülke bağımsızlığını ilan etmek istemiş, kahramanlar çıkarmış. Kimi yaşamış ve ülkesini düze çıkarmış, kimi infaz edilmiş. Her iki durumda da ileriye doğru bir gidiş gözlenmiş. Her zaman en çok acıyı sıradan halk çekmiş.
Gördüğünüz gibi, insanların temel içgüdüleri, beklentileri, mutlulukları ve acıları yönünden ülkeler arasında büyük bir fark bulunmuyor. Aradaki fark ne derseniz, bence ‘adalet’. Burada insanlar davranışlarının getireceği sonuçlardan sorumlu, bu nedenle ona göre özen gösteriyorlar.
Yani sanmayın ki bir tek Türkiye’de insanlar düzensiz davranmaya meyilli ve yurt dışında herkes, her şey ve bütün işleyiş mükemmel. Kusursuz ve cennet sandığınız bir ülkeye taşınıp, hayal kırıklığına uğrama ihtimaliniz çok yüksek olur.
Sonuçta, her şey adaletin işleyip işlemediği noktasında çözümleniyor. Bunun ötesinde aynı keder, aynı gökyüzü diyerek sizi Behçet Aysan’la baş başa bırakıyorum…
BİR EFLATUN ÖLÜM
kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim
sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım
git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım
ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.
aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.
söylenmemiş sahipsiz
bir şarkıyım
belki
sararmış
eski resimlerde kalırım
belki esmer bir çocuğun dilinde.
bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti
değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.
aynı gökyüzü aynı keder.
Behçet AYSAN
“Yurt Dışında Yaşama Kararı Almadan Önce” için bir yorum